29 Temmuz 2010 Perşembe

orta direkte çükünü gösterip sallayan çocuklara dokunmazlar
çünkü onlar bir daha bunu yapamayacaklar
zengin çocukların böyle bir özgürlüğü yoktur
çünkü büyüyünce bunu zaten sürekli yapacaklar

aşk üzerine

çok bilmediğim bir konuda yorum yapar gibi hissetsem de kendimi rahatlamam gerek biraz. duyuyorum okuyorum hatta bazen neredeyse yaşıyor gibi hissediyorum ama anlamıyorum. nedir aşk? gördüğün her güzel gözü ona tamamlamak mı yoksa onunkinden başka hiçbir göze bakamamak mı? sahiplenmek mi yoksa ait olmak mı? onun sevgisinde tanrıya inanmak mı yok ondan başka tanrı tanımamak mı?
kavuşamamak ve fuzuli misali bu kavuşamamak yüzünden her saniye biraz daha aşık olmak mı yoksa ferhat gibi ayrı kalmaya dayanamayıp dağları delmek mi? nedir söylesin biri bana yoksa kampüste donla koşarım.

20 Temmuz 2010 Salı

Yazıyorummm...

Uzun zamandır blog yazarıyım. Blogların ilk çıktığı zamanlarda, "yaw bu nedir ki" diyerek girip, hazır kodlarla yanına sağına soluna süsler eklemiştim. Hazır kodlarla sayaçlar, hareketli reimler, videolar eklemiştim. O zamanlar bu kadar gelişmiş bir internet kullanıcısı profili olmayınca da, kendimce yazılar yazıyordum.

Bir süre sonra fark ettim ki; bir okuyucu profilim oluşmuş, benim blog adresim ziyaret edilir olmuş. Ben de bunun verdiği enerjiyle yazdıkça yazdım. O aralar sadece vatan, millet, sakarya yazıları yazıyordum. Yorumlar geliyordu yazılara. Okuyucu profilim gün geçtikçe genişledi ben istemeden. O zamanlar yazıların daha çabuk yayılması için bağlantıyı yayacak, facebook ve twitter gibi ortamlarımız da yoktu. Sonra ben hala kendi halimde yazarken, komşumun gelip de "Çok ağır şeyler yazıyorsun, hükümete çok bulaşma" uyarısından sonra anladım ki gerçek isminle böyle yazılar yazmak istemeden ününün yayılmasına ve böyle uyarıların gelmesine neden oluyor.

Bir kaç tane blogda birden yazılar yazıyorum ve bazılarında takma isim kullanıyorum. Farklı konularda ara ara yazmak insana iyi geliyor. Blogu olmayanlara sesleniyorum: "En yakın zamanda bir hesap açın"...

13 Temmuz 2010 Salı

Dünya Görüşü

Geçtiğimiz bir ayda, çok fazla şehirde bulundum. İstanbul, Eskişehir, Ankara, Konya ve Karaman’da belli süreler bulundum. Çok kısa zamanda, farklı kültürlere uyum sağlamak zorunda kaldım. Bu durum değişik dünya görüşlerini de tanımama neden oldu.

Yaklaşık bir ay önce bir köydeydim. Her yaz bir kaç hafta babaannemlerin yanına, Karaman’da bir köye gidiyorum. Pek fazla kimseyi tanımadığım ve arkadaşım olmadığı için genellikle evde ve evin önündeki bahçede zaman geçiriyorum. O köyde karşılaştığım ilginç bir olay, hayat görüşlerinin ne kadar farklı olabileceğini bana gösterdi.

Babaannemler, ineklerini satmaya karar vermişler ve bunu da köyde komşularına duyurmuşlar. Birkaç gün sonra bir adam geldi ve ineği almak istediğini söyledi. İneği inceledi ve satın aldı. Fakat bir şartı vardı. Hava kararıncaya kadar inek bizde kalacaktı ve o zaman gelip alacaktı. Bunun sebebini de çok beğendiğim bir şekilde anlattı. Bir süredir inekleri olmadığı için konu komşudan süt satın alıyorlar, bu durum da karısını rahatsız ediyordu. Bir inek almayı çok istiyordu karısı. Adam da ona sürpriz yapmak istiyordu. Hava kararınca karısı görmeden ineği ahıra sokacak, karısını bir bahaneyle oraya gönderecek ve onun sürprizi görmesini sağlayacaktı.

Bunu okuyan çoğu kız kendi kendine gülecektir. Benim sevgilim bana inek alsa ne derim diye düşünmüştür. Düşünsenize, yemeğe çıkıyorsunuz o sırada arkadan biri inek getiriyor ve sevgiliniz de size hediye aldığını söylüyor. Tuhaf…

O adam o ineği almıştı ve hediye etmişti: çünkü onların ihtiyaçları onu gerektiriyordu. Tek taş yüzük o kadının ihtiyacını karşılamayacak, belki de bağda bahçede uğraştığından o yüzüğü hiç takmayacaktı. Bu hikayeyi başından beri şunun için anlatıyorum. Çoğu zaman insanı mutlu edecek şeyler çok farklı olabilirken, bizler belli kalıplar içine sıkışıp, klasik hediyelerden hoşlanır hale gelmişiz. Evlilik yıldönümü ise tek taş almak şarttır. Yılbaşında alınacak hediyeler önceden belirlenmiştir. Bu yüzden çoğu zaman karşımızdakini düşünmeyiz. Belki o bile kendini düşünmez. Örneğin; bana alınabilecek en güzel hediye boğaz kıyısında bir simittir. Onu yerken boğazı seyredeyim bana yeter.

Size son olarak tavsiyem şu. Benim gibi köylerden sıkılan, şehri daha çok tercih eden insanlar olduğunuzu biliyorum. Ama kesinlikle her yıl az da olsa köylere gitmeye çalışın ve insanları gözlemleyin. Belki dünya görüşünüz aynı değildir ama onlardan öğreneceğimiz çok şey var.

11 Temmuz 2010 Pazar

boşluklar-1

kimse mükemmel değildir çünkü mükemmel yoktur. çoğunluğun anladığı şekilde mükemmeliyet genel ya da belirli bir hususta her niteliğe en yüksek ölçüde sahip olmaktır nitekim bu doğanın kanunlarına aykırıdır. insanlar iyi kötü doğru yanlış güzel çirkin on yüz bin milyon tane parametrenin kesişmesinden ortaya çıkarlar. sonra bu parametrelerden nitelik olarak en çok örtüşenleri sınıflandırılırlar. sınıflanfırma sonunda elimize analizleri kolaylaştıracak birkaç veri gelir. örnek : güzel , çirkin , kaba , yavşak... sonra bu başlıklar incelenir. başlıkların altındaki parametreler nicelik açısından değerlendirilir. nicelik açısından toplumsal ya da kabul edilmiş ortalamanın üzerindeyse o yafta ona yapıştırılır.
örnek diyalog:
AHMET : mehmet sence ben nasıl bir insanım?
MEHMET : abi alınmak yok ama.
AHMET : yok canım neden alınayım bilimsel bir gerçeklik bu.
MEHMET : bilimsel olarak tam bir orospu çocuğusun abi.
AHMET : çok teşekkür ederim.
şimdi bu diyaloğa bakınca belli ki birşey garip. aslında garip değil eksik. bu parametreler illa sadece bir başlık altına girmek zorunda değil. nasıl mı? şu şekilde: insanı insan yapan asıl özellikler bu özellikler arası köprüleri oluşturan geçiş parametreleridir. bu parametreler sürekli değişkenlik gösterebilir işte bu değişimin yoğunluğu kişilik gelişimidir. dolayısıyla kimse belirli bir sıfat içinde değerlendirilemez. insanlar iyi ya da kötü değildir , iyi ya da kötü şeyler yaparlar.
 örnek diyalog :
AHMET : mehmet sence ben nasıl bir insanım ?
MEHMET : abi alınmak yok ama.
AHMET : yok canım neden alınayım insani bir gerçeklik bu.
MEHMET : arasıra çok orospu çocukluğu yapıyosun ama bu seni insani olarak orospu çocuğu yapmaz abi.
AHMET : çok teşekkür ederim.

öpüldünüz.

10 Temmuz 2010 Cumartesi

vuvuzela rıfkı

Vu vudur senin sesin
Ulu gelir nicelerden
Vuslata erer kesin
Ululuğunu duyan kesim
Zülfün siyahtır senin
Elin beyaz
Lütfettin kalbime
Ağlıyorum , beni baştan yaz...

Rıfkı diyorlar sana
Ilık bir su gibisin
Faaliyetlerini duydum
Kaktüs diyorlar ama
Isparta gülü gibisin.

gündüz gözüyle düş görenler geceleri uykusuz kalırlar.

güzeldir düş görmek. ama önemli olan doğru düşleri görmektir. kimsenin göremeyeceği düşler en makbul olanıdır lakin kimsenin göremeyeceği düşleri görmek için kimsenin düşünemediğini düşünmek gerekir.hayaller oluştuktan sonra sıra aralarından seçmeye gelir. güne döneme sana uyanları ayıklarsın aralardan. misal gerekirse amatör bir müzisyen düşünün. adam metallica konserini izlerken grubun yerine kendini düşünüyor. süper hayal işte on numero. bu adam birçok hayali içinden bunu alıp çekerse ilk adımı başarıyla atlamış olur. sonra bu hayalden bahsetmeye başlar hafif hafif. diyalog şöyle gelişir:
- abi gittin mi konsere ya ?
- gittim oğlum sorma neydi o ya öyle.
- di mi herifler deli söylüyo valla.
- aynen ya artık nasıl bi hayvanlarsa.
- işte bigün ben olcam abi orda (hafif mağrur ama çekingen) ( siktir yemekten korkan insan tipi )
- evet haklısın tabi. ( siktir git oğlum salak mısın tonlaması )
bu diyaloglardan sonra arkadaş daha da hırs yapar. doğru koşulları bekler sonra oluşur o koşullar. çalışmaya başlar arkadaş. uğraşır uğraşır. koşulları çok mantıklı düşünür ve zekice çalışır. uyumak yerine çalışmaktadır. noldu? metallica'nın yerini alamadı ama konser verecek kıvama geldi. öpüldünüz.
(bkz: gerçekçi ol , imkansızı iste)